- Katılım
- 19 Ağu 2018
- Mesajlar
- 208
Hoca Ahmed Yesevi hazretlerinin mürşidi olan Arslan Baba hazretleri , Kazakistan’nın Otrar- Yesi bölgesinden Sayram’a kadar uzanan bölgede tanınan bir alimdir.
Türkistan’da yaygın olan menkıbelerde Hz. Rasûlullah’ın ashâbından bir kişi olarak gösterilen Arslan Baba, İslâm’ı öğrenmek maksadıyla Arabistan’a giderek, Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ile görüşüp İslâm’ı kabul eden ‘ozanlar pîri’ Korkut Ata ve Türkistan sûfîlerinin önde gelenlerinden Çoban Ata ile birlikte Türkistan’da İslâm’ı yayma faaliyetinin bilinen ilk öncülerindendir.
Menkıbeye göre Allah Resülü’nün seferlerinden birinde, ordu uzunca bir yol aldıktan sonra konaklar. Bazı sahabilerin erzakı tükenmiştir. Konakladıkları yerde yiyecek bir şeyler bulamadıklarından, Hz. Peygamber’in çadırına gelerek durumu arzederler. Fahr-i Kainat dua buyururlar. Allah Resulü’nün duasi üzerine Cenab-ı Hak, Cibril(a.s.)’ın vasıtası ile cennetten bir tabak hurma gönderir. Resülullah (s.a.v.) saadetli ellerini arkasina uzatır ve Hak Teala’nın ikramı olan hurmayı sahabe halkasinin ortasma bırakır. O esnada bu nasipli meclisin içinde Arslan Baba da bulunmaktadır. Ashap topluluğu bu ilahî ikramdan nasibini alırken, hurmalardan biri yere düşer. Bunun üzerine Cibrîl (a.s.) tabaktan düşen hurmanın sonradan gelecek olan ümmet arasında ”Ahmed” adlı bir zatın kısmeti olduğunu, o zatın ümmetin seçkinlerinden olacağını beyan eder ve hurmanın sahibi olacak Ahmed’in vasıflarından bahseder. Bunun üzerine Allah’ın elçisi yere düşen hurmayı mübarek eline alır ve meclisindekilerden, sonraki ümmetler arasinda bulunacak olan Ahmed’in emaneti olarak bu hurmayı sahibine ulaştırılması vazifesini üstlenecek bir sahabi sorar. Bir müddet sükuttan sonra Arslan Baba, Allah’ın inayeti ve Resülullah’ın (s.a.v.) duasının bereketiyle bu emaneti sahibine ulaştırma görevini üzerine alabileceğini bildirir. Hz. Peygamber tarafından ilm-i ilahi ile Arslan Baba hazretlerine hurmanın sahibinin nasıl, nerede bulunacağı tarif edilir. Ayrıca Arslan Baba hazretlerine gelecek ümmetin arasındaki o seçkin kulun manevi terbiye ve irşadı ile ilgilenmesi vazifesi de verilir. Böylece Arslan Baba’ya emanet edilen hurma, sahibi olan Ahmed’e ulaştırılmak üzere. Beni Kantura’nın yurduna, yani Türkistan topraklarına doğru yola çıkarılır. Yıllarca Türkistan bozkırlarıda dolaşan ve üzerindeki Muhammedi emaneti iletmek için Ahmed’i arayan Arslan Baba hazretleri. Peygamber (s.a.v.) emanetini yine Peygamber duasının bereketiyle taşıdığından uzun bir ömür sürer. Gönüllü taşıyıcısının damağında ıslatılarak taze kalması sağlanan hurma, Hace Ahmed Yesevi yedi yaşında iken Arslan Baba’nın Yesi’de kendisi ile karşılaşmasıyla sahibine ulaşmış olur.
Arslan Baba hazretleri, Yesi şehrine geldiğinde, medresenin önünde oyalanan bir grup çocuğun kendi aralarındaki konuşması esnasında kulağına Ahmed ismi ilişir. Bir taş üzerine oturup, hali diğer çocukların haline benzemeyen Ahmed’i seyretmeye koyulur. Uzakça bir mesafeden seyrederek “Acaba aradığım Ahmed bu mu? Ümmetin seçkin kullarından olacak o nasipli evlat bu mu?” diye düşünürken; çocuk, Arslan Baba’nın yanına gelir. Önce pîr-i fani olmuş, Muhammedi sevda ile yıllarca dağlar ağırlığında bir emaneti sahibine ulaştırmak üzere dolaşmış olan bu ulu zatın cemaline hayran hayran bakar. Arslan Baba hazretleri konuşmaya başlamadan evvel Hace Ahmed davranır, “Babam, bizim emanetimizi buyursanız” der. Arslan Baba hazretleri elindeki asaya dayanarak ani bir kalkışla, “Seni edepsiz çocuk…” diyerek Hace Yesevî’nin üzerine yürür. Hace Ahmed tek bir adım geri atmadan, olduğu yerde kıpırdamadan bekler. Zira Arslan Baba‘ya verilen emanetin kendisine ait olduğunu kesin bir bilgi ile bilmekte ve bilgisine iman etmektedir. Çocuğun bu halini gören Arslan Baba, “Elhamdülillah, gördüm” diyerek, Hace Ahmed Yesev’nin önünde usulca diz çöker. Hace Ahmed Yesevi de hemen karşısında edeplice oturur. Hadiseyi gören medrese ehli karşılıklı oturmuş ağlamakta olan, henüz çocuk yaştaki Hace Ahmed ile pîr-i fani olmuş Arslan Baba’yı seyretmektedir ve emanet hurma ortaya çıktığında çevreyi bir cennet kokusu kuşatır. Hurma bizzat Arslan Baba hazretleri tarafından Hace Ahmed’in ağzına konulur. Kendisine iletilen emanet ile beraber ilahi rahmete ve Muhammedi muhabbete vasıl olan Hace Ahmed ağlayarak, “Babam; hurmayı bana ilettiniz. Ancak benim sizden bir muradım vardır. Ben sizin kalbinizde gizli olan, bu hurmanın özüne talibim!” der. Arslan Baba, Hace Ahmed’i irşad halkasına kabul eder. Hadiseye şahit olan medresenin şeyh, molla ve talebeleri çocukluk çağlarında Allah’ın ikramına ulaşan Hace İbrahim’in oğlu Ahmed’e teberrüken dualar ederler, sırtını sıvazlarlar.
Arslan Baba, Hace Ahmed’e emanetini ilettikten sonra bir yıl kadar irşadıyla meşgul olur ve Hace hazretleri sekiz yaşında iken mürşidi Arslan Baba vefat eder. Hace hazretlerinin beyanından anlaşıldığı üzere Arslan Baba, vefat etmeden evvel ümmetin arasında bulunan seçkin ve nasipli kul olan Ahmed’i bir kez daha görmeyi diler. Hace hazretleri, babası Şeyh İbrahim’in vefatından sonra kendisine ilahî hediyeleri ulaştıran, irşad edip Hak yolunda yanık gönüllü bir aşık eyleyen, manevi baba kabul ederek eteklerine yapıştığı Arslan Baba hazretlerinin ahirete göçme zamanının yaklaştığını söylemesi üzerine, çocukluğunun verdiği masumlukla ağlar. Ve “Arslan Baba’m; genç cahil çocuğum, sizi kabre koymaya gücüm yetmez. Allah Resülü’nün sünnetlerini bilmeye ilmim yetmez” diyerek. Arslan Baba vefat etmeden önce, ona olan hasretini bildirir.
Bugün Arslan Baba’nın türbesi, bozkırın sükunetli ikliminde bir gönül nişanesi olarak hala ayaktadır. Arslan Baba’nın yetiştirdiği, vefatından sonra bir müddet dergahının hizmetini üstlenen müridlerinden bazıları da mürşidleriyle aynı makama defnedilmiştir. Hace Ahmed Yesevî Dergahı’nın ve türbesinin bulunduğu Yesi şehrine 70 km. mesafede, Otrar kasabasında bulunan Arslan Baba Türbesi, müminlerin Hakk’a dua edip, zatından istimdat dilediği ünlü ziyaretgahlardan biridir.
Arslan Baba Türbesi
Arslan Baba’nın tarihi Otrar şehri yakınlarındaki türbesi de Emir Timur tarafından inşa ettirilmiştir. Yesi’nin güneyinde yer alan ve Moğollar tarafından yağmalanıp toprak altına gömülen sonra Otrar şehri, günümüzde Emir Timur’un ölümüne tanıklık etmiş bir harabeler yığınından ibarettir. Emir Timur tarafından inşa ettirildikten sonra tabii etkilerle yıpranan Arslan Baba Türbesi, Kazak hanları tarafından tamir ettirilmiştir.
Uzun, yatık dikdörtgen biçimli ön cephenin köşelerinde birer minare , tam ortasında yüksek eyvan kemeri bulunur. Eyvanın sol tarafında görülen yüksek nispetli iki kubbenin bulunduğu bölüm türbedir. Diğer tarafta mescit kısmı yer alır. Ön cephe binanın ana kütlesinden daha yüksek yapılmıştır.
Cepheyi dikdörtgen kartuşlar ve kabartma çerevelerle meydana gelen bant kuşatır. Köşe minarelerinin kubbeli şerefe kısımları, bu bandın üzerinden yükselir. Soldaki minarenin kemerli şerefe açıklıkları tuğla ile örüldüğünden kule görünümündedir.
Derin giriş eyvanı, iki yanındaki çıkıntılı duvarların üzerindeki küçük kuleciklerle ve alınlık anlayışında kemer ile süslenir. Planda ve cephede kütleyi ikiye ayıran eyvan, toplanma ve dağılma alanı olarak düzenlenmiştir. Türbeye ve mescite eyvanın iki yan duvarındaki kapılardan ulaşılır.
Türbe iki mekanlıdır. Arka odada Arslan Baba’nın çok büyük lahdi bulunur ( Orta Asya’da Emir Timur’un lahdi bile insan boyundan kısa olduğu halde bu lahit 4 metredir.) Duvarlar modüler kemerlerle ayrılmış olup başkaca tezyini yoktur. Türbe i şerifte Arslan Baba’nın ayak ucunda yatan üç dervişin isimleri ise ; Şir Mambet , Karılgaç Bab , Laçın Bab yani sırasıyla Arslan Muhammed , Kırlangıç Baba , Şahin Baba ….
Mescidin girişinde, iki yanda küçük birer hücrenin ilerisinde mescit bölümü var. Mihrabın önünde ahşap sütunlarla taşınan küçük kubbe, dışarıdan görünmez.