Cvp: Azaimi (En üstün ) Yasin Suresi:
SÛRE-İ YÂSÎN’DEN SONRA OKUNMASI TAVSİYE EDİLEN BİR DUÂ
Ey vücûdu ile mevcûd, âsârı ile meşhûd olan; Varlığının ezelde bidâyeti, ebedde nihâyeti bulunmayan ulu Allâh!...
Yâ Rab, yalnız Sana kulluk ediyor, sâdece Senden yardım diliyoruz. Dergâhına el açan bu kullarını, îmân ve Kur'ân'dan ayırma Yâ Rabbi!
Sayısız nimetler içinde bulunuyor, Seni, gönlümüze koyduğun îmân nûruyla tanıyoruz. Bizi, bu nûrdan mahrum bırakma Yâ Rabbi!
Sayılı nefeslerin biteceğini, ömür kandilinin söneceğini biliyor; şu âleme, inanmış olarak geldik, aynı îmânla huzûruna dönmek istiyoruz. Kabul eyle Yâ Rabbi!
“Dîvânıma açılan elleri boş çevirmem” buyuruyor, “dünya dolusu günahla gelseniz, bağışlanmak için bana niyâz etseniz, sizi bağışlarım” diye ilân ediyorsun yâ Rab! Cân ü gönülden bağışlanmak, rahmetinden payımızı almak istiyoruz. Bu lütfu bizden esirgeme Yâ Rabbi!
Zâtına lâyık ameller yapamadık. Kulluğumuzda sayısız kusurlar işledik. Rahmete açılan kapının, bu kapı olduğunu öğrendik. Huzûruna bu sebeple niyâza geldik. Bu kapıdan bizi boş döndürme Yâ Rabbi!
Af kapısının, tevbe edenlere açık olduğunu ilân ediyor, “muhtaç olan kullarım, dergâhımdan kovulmaz" buyuruyorsun, eli boş geldiğimizi görüyor, muhtaç olduğumuzu biliyorsun Yâ Rab! Ellerimizi semâya uzatmıyor, sarây-ı lâ mekânına açıyoruz. Şu makamda, Sen'den af bekliyoruz. Reddetme Yâ Rabbi!
Yâ Rabbi! "Şâyet kitâbıma kulak vermez, habîbimi dinlemezseniz, kısas yaparım. Yavrularınızla sizden intikam alırım. Sonra ah eder de inim inim inlersiniz. Ne yaptım da başıma bu haller geldi dersiniz. Zâlimleşerek sizi hiç dinlemeyen öz be öz çocuklarınıza "böyle hayırsız çıkacağını bilsem acaba sana hiç bakar mıydım? Hakaret yağan şu ağzına meme tutar mıydım? " diyerek feryat edersiniz. Sonra ıslâhı için çok duâ edersiniz. Lâkin, Mevlâ'dan hüsn-i kabul görmezsiniz. " buyuruyorsun. Bize bu kısas yapılıyor. Evlâtlarımız kimseyi dinlemiyor. Bizi terk edip çekip gidiyor. Bir bardak suya bile onlara sözümüz geçmiyor.
Yâ Rab! Gerçekten emirlerine kulak vermedik. Sonunda bu ağır cezâya mahkûm edildik. Lâkin bu cezânın şu anda bitmesini, yavrularımızın doğru yola gitmesini niyâz ediyoruz. Bu arzumuzu kabul eyle Yâ Rabbi!
Senden başka gâyesi olmayan, gece gündüz secde-i Rahmân'dan ayrılmayan, yaptığı suçlar için cân ü gönülden ağlayan bu kullarını affet de öyle gönder Yâ Rabbi!
Okuduğumuz sûre-i şeriflerden, çektiğimiz kelîme-i tevhîd ve tesbîhlerden hâsıl olan ma’nâyı, Mevlâmızın dâvetine uyarak erişilmez makamlara yücelen, Gâb-e Gavseyn'de Cemâl-i İlâhî'yi gören, ümmetine büyük müjdelerle dönen azîz nebînin tertemiz pâk rûhuna arz ediyor, kendisinden şefâat talep ediyoruz. Kabul eyle Yâ Rabbi!
Âdem aleyhisselâm ile başlayan, onunla habîbin arasında kalan cümle peygamberân-ı izâmı da haberdâr eyle Yâ Rabbi!
Habîbinin hanımlarıyla, çocuklarının; O’nun asrında yaşayıp da O’ndan feyz alanların cümlesine, duâlarımızı duyur Yâ Rabbi!
Bu âleme mü'min getirdin, dîvânına kâfir olarak döndürme Yâ Rabbi!
Defter-i a’mâlimizde bulunan ibâdet varlığımızı, öz elinle yaktığın îmân çerâğımızı şeytan aleyhil-lâ'ne’ye söndürtme Yâ Rabbi!
Özellikle, okuyanların ölmüşlerini rahmet deryâlarına daldır Yâ Rabbi!
Ana babalarının kabirlerini ziyaretgâh-ı Rahmet-i Rahmân eyle Yâ Rabbi!
Cümlesini Kevser Irmağı’nda yıkanan "Gir cennetime ey kulum..." hitâbına muhâtap olan kullarından eyle Yâ Rabbi!
Onları kabir âleminin azâbından, mahşer meydanında gazâbından, Cehennemden ve içindekilerden ebediyyen muhâfaza eyle Yâ Rabbi!
Şu anda burada bulunan ve bu duâ ve niyaza âmîn diyen cemâati/kullarını sırat üzerinde, selâmete erenlerden, habîbinle birlikte, Cemâl Cenneti’ne girenlerden ve ebediyyen O’na komşu olanlardan eyle Yâ Rabbi!
Bunların da ana ve babalarını, âhiret âleminde bulunan yakınlarını bu ziyâfet-i Kur'âniyye’den hissedâr eyle Yâ Rabbi!
Kıyâmet denen gün tecellî edince, binbir ayak bir pabuca girmiş, Âlem-i Nâr bütün heybetiyle karşımıza dikilmiş, "İnnehâ termîy bi şerârin kel-gasr" (“Gerçekten o, köşke benzer kıvılcımlar saçar.” Mürselât, 32) âyet-i celîlesinin hükmü yerine gelmiş, yani Cehennem, apartmanlar misâli ateş gülleleriyle günahkârlar üzerine hücûma geçmiş, azgınlaşan âlem-i nâr "Ve tegûlü hel min meziyd" (“O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O ise: "Daha yok mu?" der.” Gaaf, 30) âyet-i celîlesinin hükmü diyerek haykırıyor. "Alevimde yanacak başka günahkâr yok mu? " diye feryâd ediyor.
Ağustos ayında hararetinden kaçtığımız "aman, nasıl da yakıyor" diyerek sığınacak bir gölgelik aradığımız, güneş bütün şiddetiyle üzerimize yaklaşmış, vücudumuzu tava içindeki yağ gibi eritmeye başlamış, bedendeki etler eriyerek ayak uçlarımızda toplanmış, işte o zaman, "Vemtâzül-yevme eyyühel-mücrimûn" (Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın! Yâsîn, 59) âyetinin sadâsı ortalığa yayılmış, "ey dünyada benim isteklerime uymayanlar, Habîbimin getirdiklerine inanmayanlar..! İşte böyle olanlar bugün onun civârından ayrılsın. Çevresinde sâdece bana inananlar kalsın!" Hitâb-ı ilâhîsi kulakları çınlatmış. Yâ Rab!
O anda cümlemizi, "Yâ eyyetühen-nefsü’l-mutme’inneh" (Ey sükûna kavuşmuş benlik! Fecr, 27) âyetindeki ilâhî fermâna muhâtap olan Habîbinle birlikte Cennet-i A’lâyı bulan kullarından eyle Yâ Rabbi!
Gözlerimiz perdelendiği, şu güzel dünya görünmez hâle geldiği zaman gözlerimiz Cennet-i A’lâ, Cemâl-i Muhammed Mustafâ'ya nâzır ve hayran, sağımızda Hazret-i Kur'ân, göğsümüzde sağlam ve kâmil îmân, fikrimizde havf-ı Yezdân, dilimiz Kelîme-i Tevhîd'i bitirdiği an bunun nihâyetinde “sonsuz rahmetine ermiş olarak” çene kapamayı, bu güzel cümle ile huzûra varmayı cümlemize nasîb ü müyesser eyle Yâ Rabbi!
Yaptıkları amellerle baş başa olanları, kabirlerinde nâm u nişânı kalmayanları, yavruları ve yakınları tarafından unutulmuş olanları da duâlarımız sebebiyle rahmetinle yıkanan, günahlarından tümüyle kurtulan ve arınan kullarından eyle Yâ Rabbi!
Dertlerine devâ bekleyenlere, hastahâne köşelerinde inleyenlere, Şâfî isminden “tam bir şifâlıkla” âcil şifâlar ihsân eyle Yâ Rabbi!
Gönüllerimizden (Senin râzı olmadığın her türlü) ihtirasları at, bizi “en büyük sevginle” ebediyyen sevdiklerinin arasına kat Yâ Rabbi!
Oturduğumuz yerlerden kalkmadan, şu topluluk buradan dağılmadan dilek ve duâlarımızı kabul eyle Yâ Rabbi!
Bizi îmân, takvâ ve ihlâsta zirveye ulaştır. Hac ve bütün kulluk görevlerimizi hayırlısıyla yaptır Yâ Rabbi!
Namazdan niyâzdan uzak kalan, fenâlık yapmaktan zevk alan kullarını da ıslâh eyle Yâ Rabbi!
Yavrularını (ya da anne-babalarını) terk ederek kaçanları, yuvalarından ayrı yaşayanları lütfunla geri döndür Yâ Rabbi!
Bizi dâima Sırât-ı Müstegıym’in sadâkat caddesinde koştur. Cümlemizi bağışla da gönüllerimizi coştur Yâ Rabbi!
Sultânu’l-Enbiyâ Hz. Muhammed Mustafâ (sallallâhu aleyhi ve âlihî ve sellem) Efendimiz’in ve tertemiz, pâk, yüce Ehl-i Beyti’nin, sâdık ve şerefli ashâbının, onlara tâbî olan cümle Allah dostlarının mübârek ve mukaddes itikat ve yollarından, himmet ve şefâatlerinden, sevgi ve üstün ahlâklarından, sohbet ve cemâllerinden iki cihânda da aslâ ayırma Yâ Rabbi!
Okuduğumuz Yâsîn-i Şerîf’in kabul olması, duâlarımızın ana-babalarımıza duyurulması, milletimizin birlik-dirlik ve beraberlikten ayrılmaması, ordumuzun dâim muzaffer olması, devletimizin kıyâmete kadar bekâsı, son nefeste îmân ve Kur’ân ile Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz rahmetine ve ebedî rızasına kavuşulması ve ALLÂH rızâsı için el-Fâtiha ma'as-salevât!
Allâh'ım! Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azâbından koru. Rahmetinle, ey merhametlilerin en merhametlisi!
Ey bizim Rabbimiz! Beni, anamı-babamı ve bütün mü'minleri (herkesin sorguya çekileceği) hesap gününde bağışla. Rahmetinle, ey merhametlilerin en merhametlisi!