- Katılım
- 19 Ağu 2018
- Mesajlar
- 208
Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri’nin künyesiyle beraber tam adı, Ebû Nasr Bişr ibni Hâris Abdirrahmân ibni Atâ ibni Hilâl el-Hâfî el-Mervezî’dır. 767 senesinde Horasan’ın Merv kentinde doğdu. Babası, Merv şehrinin reislerindendi. Babasının vefâtının ardından kendisine yüklü bir miras kaldı. Bu miras vesilesiyle rahat bir gençlik dönemi geçirdi.
Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri ilim merkezinde doğması hasebiyle ilim tahsil etme imkânı buldu. Buna mukabil arkadaşlarını iyi seçemediğinden onların kötü alışkanlıklarından etkilendi; eğlence hayatına meyletti. Bu hayatından, yaşadığı bir hadise üzerine gördüğü rüyanın ardından tevbe ederek takva hayatına yöneldi. Sözünü ettiğimiz hâdise ve ilgili rüya, kaynaklarımızda şöyle anlatılır…
Kötü Alışkanlıklardan Kurtulmasına Vesile Olan Hâdise
Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri, bir eğlence dönüşü iyi olmayan bir hâl üzere evine dönmek üzere yola koyulur. Yol üstünde besmele-i şerîf yazılı bir kâğıdı fark eder. İçi sızlar; kâğıdı yerden alır, öper ve başının üstüne koyar. Kâğıda çamur bulaşmıştır. Önce temizler, sonra güzelce koku sürüp evinin duvarına asar ve daha sonra uyumak üzere yatağına uzanır.
Hayatına Yön Veren Rahmânî Rüya
Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri yatağında uyumaktadır. Bölgede yaşayan velîlerden birine rüyasında: “Git, Bişr’e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni(n şânını) büyütürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim.” şeklinde nidâ edilir.
Üç kez tekrar eden bu rüyanın ardından velî zât, Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri’ni arar ve bir tür eğlence mekânında bulup kendisine, Allah Te‘âlâ’dan haber getirdiğini söyleyerek rüyayı anlatır. Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri rüyayı dinledikten sonra gözyaşları içerisinde tevbe eder ve hâlini düzeltmek üzere ahdeder…
Tevbe Ettikten Sonraki Hayatı ve Vefâtı
Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri’nin hayatı, tekrar eden rüyasının mahiyeti vesilesiyle tamamen değişti. Bundan sonra artık zühde yöneldi ve en büyük zâhilerden biri oldu. Tevbe ettikten sonra evvela Merv’de dayısı Ali ibni Harşam’dan ders aldı; tasavvuf yoluna girdi. Mücâhede ederek zühd ve takvâ yolunu benimsedi.
Pek çok kez ilmî seyahate çıktı; Mekke, Kûfe, Basra, Şâm ve Lübnan bölgesinde seyahatlerde bulunduktan sonra Bağdat’a gelip yerleşti. Bağdat’ta, aralarında Mâlik ibni Enes, Şerîk ibni Abdillâh, Fudayl ibni İyâz, Abdullah ibni Mübârek (Rahimehumullâh)ın da bulunduğu devrin büyük âlimlerinden ders aldı; sohbetlerine katılarak istifade etti.
Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh) Hazretleri, döneminin büyük âlimlerinden aldığı ilmî, kendisinden sonraki dönemin önde gelen âlimlerinden olacak zâtlara aktardı. Nuaym ibni Heydâm, Muhammed ibni Heydâm, İbrâhim ibni Hâşim… (Rahimehumullâh) gibi âlimler, talebeleri arasında bulunurlar.
841 (H.227) Rebiülevvel ayında Bağdat’ta vefât eden Bişr-i Hâfî (Rahimehullâh)Hazretleri’nin kabri burada önemli ziyâret yerlerinden biridir.
Bişr-i Hâfî bir gün kabristandan geçiyordu. Mezardakilerin hallerini Allahü teâlâ gösterdi. Mezarları üzerinde bir şeyi paylaşıyorlardı. "Yâ Rabbî! Bunların ne yaptıklarını bana bildir." dedi. Git, kendilerine sor diye bir ses duydu. Gitti sordu. Bir hafta önce, bir kimse üç İhlâs-ı şerîf okuyup bize gönderdi. O günden beri onun sevâbını taksim etmeye çalışıyoruz, henüz bitiremedik." dediler.
Adamın biri elinde bıçak ile bir kadına musallat oldu. Güçlü olduğu için kimse adama engel olamıyordu. Kadın çırpınıp duruyordu. Bu esnâda Bişr-i Hâfî rahmetullahi aleyh oradan geçmekte idi. Adama iyice yaklaşıp bir şey söyledi. Adam birden yere düştü. Kadın kurtuldu. Etrâfındakiler adamın yanına gittiler ve adamın zor nefes aldığını gördüler. Sana ne oldu diye sorulunca, adam; "Bilmiyorum, ihtiyar zât bana; "Senin bu yaptığını Allahü teâlâ görüyor." deyince, ayaklarımın bağı çözüldü ve gördüğünüz gibi yere düştüm. Bu zât kimdir?" dedi. Bişr-i Hâfî'dir dediler. Bunun üzerine adam; "Eyvâh ben onu bir daha nasıl göreceğim." dedi ve kuvvetli bir sıtma hastalığına yakalanarak kısa bir zaman içinde öldü.
Ebû Abdullah Kâdî, Bişr-i Hâfî hazretlerinin yardımseverliğiyle ilgili bir kerâmetini şöyle nakletti:
Babamın şöyle anlattığını işittim: Bağdât'ta bir tüccar arkadaşım vardı. Çok zengin idi. Bir gün baktım bütün malını mülkünü fakirlere dağıtmış, iyi bir müslüman olmuştu. Bunun sebebini sorduğumda, bana şöyle anlattı: "Bir gün Bağdât'ın bir câmisinde Cumâ namazı kılmaya gittim. Namazı kıldıktan sonra gördüm ki, Bişr-i Hâfî câmiden çıktı. Acele acele bir yere gidiyordu. Ben kendi kendime, zühd ve takvâ sâhibi, dünyâya düşkün olmayan, haramlardan sakınan bir zât nereye acele acele böyle gidiyor diye merak ederek onu tâkib ettim. Gördüm ki, önce bir fırına gidip ekmek aldı, sonra kebap yapan bir yere gidip kebab aldı. Daha sonra helvacıdan helva aldı. Ben kendi kendime böyle bir zâtın bunları alıp yiyeceğine kızdım. Fakat nasıl yiyeceğini merak ederek tâkibe devâm ettim. Bir süre sonra bir köye vardı. Köyün câmisine girdi. Baktım ki câmide yatalak bir hasta vardı. Bişr-i Hâfî aldıklarını lokma lokma bu zâta yedirdi. Ben bu arada köyü merak edip neresidir diye biraz dolaştım. Sonra hastanın yanına gittim. Bişr-i Hâfî'yi sorunca, Bağdât'a gitti dedi. Burası Bağdât'a ne kadar uzaklıktadır diye sordum. Bana 40 fersahdır (240 km) dedi. Ben bunu duyunca, benim bu yolu gidecek param yok. Burada kimseyi tanımam ve bu yolu yürüyemem dedim. Hasta şahıs, bekle Bişr-i Hâfî haftaya gene gelir dedi. Bekledim. Cumâ günü tekrar geldi. Hastayı aynı şekilde tekrar doyurdu. Giderken, o şahıs Bişr-i Hâfî'ye:
"Bu adam Bağdât'tan senin arkadaşın, geçen hafta seninle berâber gelmiş. Bir hafta burada kaldı. Onu tekrar yerine götür." dedi. Bana; "Sen benimle niye buraya geldin?" dedi. Ben özür dileyerek, hatâmı söyledim ve af diledim. "Haydi kalk ve yürü." dedi. Akşama kadar yürüdük. Akşam olmak üzere iken bana; "Sen Bağdât'ın hangi mahallesinde oturursun." dedi. Ben falan mahallede otururum deyince, o mahallenin yolu burasıdır. Git ve arkana bakma dedi. Ben ondan sonra tövbe ettim ve bir daha böyle işlere karışmadım." dedi.