Şeyh Hacı Mustafa Anaç Hazretleri'nin (k.s) Hayatı
Allah-ü Teâlâ'nın büyük evliyası yeryüzünün müstesna varlıklarından, Peygamber varisi, Mürşidi Kamil, Çorum'lu Hacı Mustafa Efendi (ks) 1884 yılında dünyaya teşrif etmişlerdir. Babası Çorum eşrafından olup; imam, mutasavvıf Hacı Mehmet Efendidir. Annesi o daha küçük yaşta iken vefat etmiştir.
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, babasından naklederek anlatır; Babamı ziyarete, Erzurum dan bir zât gelir. Sizin yeni doğmuş bir çocuğunuz var mı?" diye sorar. Tanımadık bir kişinin böyle soru sormasına tereddüt ederek maksadını öğrenmeye çalışır. Adam ağlayarak, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatır. "Ben vaktiyle eşkıya idim, tövbe edip pişmanlıkla nedamet duydum. bir Allah (cc) dostunu ziyaret edip durumumu anlattım. O mübarek zât da, Çorum'da Hacı Mehmet Efendi namında bir zâtın, bugün yeni bir çocuğu oldu. Adı Mustafa'dır. Bu çocuğu ziyaret edip, kucağına al ve kıbleye yönelip; bu çocuk ile Allah'a (cc) tevessül et. İnşAllah, Allah Teâlâ Hazretleri, tövbeni bu çocuk hürmetine kabul edecektir." Bu durumu anlatınca; babam o zâtı alarak evine getirir ve çocuğu (beni) adamın kucağına verir. Adam uzun, uzun dua ederek ağlar ve muradı hâsıl olur.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri; Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında askerlik vazifesini yapmış. Birinci dünya Harbi'ne katılmıştır. Ayağından da bir kurşun yarası aldığını, hatta savaş sırasında çok sevdiği bir arkadaşının yaralanmasıyla, onu cephe gerisine sırtında götürdüğünü, arkadaşının sıhhate kavuşmasında ona çok yardımcı olduğunu, ona Arapça ve dini bilgiler öğretir.
Bir Gün bu asker arkadaşını İstanbul'a ziyarete gider. Arkadaşının babası zengin bir kişidir ve çok aşırı ilgisiyle karşılaşır. Aynı zamanda oğluna askerliğindeki yardımlarından dolayı O'nu İstanbul'dan göndermek istemez. Büyük otellerden birisinin işletme hakkını kira olarak kendisine verir.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, bir müddet bu işi yapar. Çok para kazanır ve kazandığı paraları; fakir mahallelerde bulunan muhtaçlara dağıtır. İstanbul'da bulunduğu dönem içerisinde, Nakşibendî üstadı Hacı Ali Haydar Efendi (ks) Hazretleri ile tanışır, sohbetlerinde bulunur.
Bir müddet böyle devam ettikten sonra, Çorum'dan babasını da İstanbul'a getirmek istediğini söyler, fakat babası kabul etmez. Hatta kendisinin de o işleri bırakıp memleketine geri dönmesini ister. Bunun üzerine bütün işlerini bırakarak, tekrar memleketi olan Çorum'a döner.
Ara sıra İstanbul'da tanıştığı Hacı Ali Haydar Efendi Hazretlerini de ziyarete gider. Bu ziyaretler ileride manevi tecellilerin gerçekleşeceği Günlerinde habercisi olmuştur. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri artık kendi memleketi olan Çorum'a yerleşmiştir. Zaman, zaman ticaretle uğraşmış, esnaflık yapmış ve bir yandan da Hak'ın hâkimiyeti için çalışmıştır.
Allah ve Resulüne olan bağlılığı, tasavvuf yoluna olan muhabbeti neticesinde; devrin büyük Mürşidi Kâmili Ebubekir-i Sıddık-i Çorum-i (ks) Hazretleri ile tanışıp arzu ettiği, gayelerin gayesi olan, Allah ve Resulüne vasıl edecek ariflerin, abidlerin, zahitlerin, âşıkların yoluna dâhil olmuştur.Bundan sonra ki hayatının her safhasında Üstadı Ebubekir-i Sıddıki Çorum-i (ks) Hazretlerinin yaşantısını ve emirlerini kendisine düstur etmiş ve ona göre yaşamıştır.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, Ebubekir-i Sıddık-i Çorum-i Hz.lerine ilk bağlandığı dönemlerde deki bir kaç anısını şöyle anlatır:
"Gençliğimde çay ocağı çalıştırırdım. (Eskiden kıraathaneler bu Günkü gibi değildi. Kuran-ı Kerim okunur, dini ve ilmi değeri olan konular ehliyetli kişiler tarafından beyan edilir, şiirler okunur, Günlük olaylar müteala edilir ) bir gün kapıda üstadım Ebubekir-i Baba'nın beni çağırdığını gördüm. İşi bırakıp koştum. Üstadımın önünde ihtiyar ama dinç, üzeri eski giyimli, sarışın bir meczup var idi. Biz de birkaç kişi geriden Üstadımızla birlikte meczubu takip ediyorduk. Ebubekir-i Babanın evinin önüne geldiğimizde; meczup zât geri döndü ve bize doğru bakıp, beni göstererek;
"Şu gençte kemalat kokusu var. Şu ise fasık ve şunda da münafıklık alameti var" dedi. Arkadaşlardan birisi müdahale edecekti ki, Hacı Ebubekir-i Baba;
"Sakın cevap verme, O Allah dostudur, sana zarar gelir" dedi.
Yine o dönemde, evde ders çekiyordum. Kapının çaldığını işittim. Kapıyı açtığımda hayretler içerisinde, Üstadım Ebubekir-i Baba'yı gördüm. Zira o Güne kadar evime ilk defa geliyordu. Üstadım bana şöyle seslendi; "Evladım, Mustafa ne yapıyorsun ?". Ben de kendisine; "Efendim ders çekiyordum" dedim. Üstadım da bana; "Hangi Esmayı çekiyordun evladım" diye sordu. Ben de kendisine; "Efendim aslında dersimi bitirdim. Biz severiz Cihar-ı Yari Veliyi; Ebubekir-i, Ömer, Osman, Ali'yi okuyordum" dedim. Üstadım bana; "Evladım, o söylediğin zâtları görüyor musun ?" diye sordu. Ben de kendisine; "Hayır, Efendim" deyince, Üstadım; "İyi evladım. Bundan sonra gör inşAllah" dedi. Ve o Günden sonra, o mübarekleri manen sık sık görmeye başladım.
Dergâhta çavuş iken, arkadaşlarla Çorum yakınlarında bir yere gittik. Camide halakayı zikre oturduk. O beldede başka dergâhtan Rufailer de vardı. Onlar da katıldılar. Zikir devranı devam ederken oradaki Rufailer; bir mangal dolusu ateş getirip, nakibimizin önüne koydular. Kendisinde burhan olmadığı için, o da bana havale etti. Ben de Huzur ettiğimde; Ebubekir-i Babanın caminin mihrap tarafından, halakanın ortasına geldiğini gördüm. Müsaade verildi zannederek ateş burhanını yaptım. Çorum'a vardığımızda üstadıma anlattım. Fakat çok disiplinli olması hasebiyle beni azarlamıştı. Çünkü şer'i izin olmadan yaptığımı söyledi.
Ebubekir-i Sıdık Çorumi Hazretleri keşfi, kerameti açık, Ledünni ilim sahibi bir zât idi. bir gün sohbet esnasında, Mehdi Resulden bahsederken o cemaat içerisinde, daha henüz on sekiz yaşlarında bir genç olan Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini göstererek; "Mehdi Resulü biz göremeyeceğiz, fakat bu gencin dervişleri görecek" buyurmuşlardır. Ebubekir-i Baba, Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri'nin henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen; ileride Mürşidi Kamil bir zât olacağını, onun değil ama dervişlerinin Mehdi Resulü göreceğini, o zamandan işaret buyurmuşlardır.
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri dergâh çavuşu iken, mesaisinin çoğunu ihvanın işine sarf ederdi. Hatta zikrullaha gelmesi için bir dervişin ayağına on kere gittiği dahi olurdu. Dervişlerin ayakkabılarını çevirir, ceketlerini asar, çaylarını yapıp dağıtırdı. Hatta kendisine bu yüce görevin çok hizmet ettiğinden dolayı verildiğini söylerdi. Buna rağmen, bazı hasetçilerin de hedefi olmuştu. En yakın arkadaşlarının dahi, kendisine muhalefet ettiklerini, gelen dervişlerin ayağını kaydırmak için çalıştıklarını ve pek çoklarını da caydırdıklarını söylerdi. Netice olarak, Allah (cc) yolundan saptıranların akıbetlerinin perişanlık olduğunu belirtirdi. Hatta birisi öyle olmuş ki; "Ulu Cami'nin tuvaletinde bir eli ile simit yerken ve diğer eli ile de ihtiyacını gideriyordu. Bu hale de Çorumlular şahit oldular" demiştir.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri; O Günlerde köy köy gezerek, terzi malzemesi (tela) satıcılığı yapıyor gibi görünür, insanlara Allah ve Resulünden bahseder, manevi güzelliklerden anlatır, insanları Hakka çağırır. Gariptir ki; o tarihlerde Hacı Mustafa Efendiyi taşlayan Çorum halkı, bugün kerametlerini dilden dile anlatmaktadırlar. Zaten hakikat erenlerinin durumu hep aynı olmamış mıdır?
Alıntı
Allah-ü Teâlâ'nın büyük evliyası yeryüzünün müstesna varlıklarından, Peygamber varisi, Mürşidi Kamil, Çorum'lu Hacı Mustafa Efendi (ks) 1884 yılında dünyaya teşrif etmişlerdir. Babası Çorum eşrafından olup; imam, mutasavvıf Hacı Mehmet Efendidir. Annesi o daha küçük yaşta iken vefat etmiştir.
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, babasından naklederek anlatır; Babamı ziyarete, Erzurum dan bir zât gelir. Sizin yeni doğmuş bir çocuğunuz var mı?" diye sorar. Tanımadık bir kişinin böyle soru sormasına tereddüt ederek maksadını öğrenmeye çalışır. Adam ağlayarak, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatır. "Ben vaktiyle eşkıya idim, tövbe edip pişmanlıkla nedamet duydum. bir Allah (cc) dostunu ziyaret edip durumumu anlattım. O mübarek zât da, Çorum'da Hacı Mehmet Efendi namında bir zâtın, bugün yeni bir çocuğu oldu. Adı Mustafa'dır. Bu çocuğu ziyaret edip, kucağına al ve kıbleye yönelip; bu çocuk ile Allah'a (cc) tevessül et. İnşAllah, Allah Teâlâ Hazretleri, tövbeni bu çocuk hürmetine kabul edecektir." Bu durumu anlatınca; babam o zâtı alarak evine getirir ve çocuğu (beni) adamın kucağına verir. Adam uzun, uzun dua ederek ağlar ve muradı hâsıl olur.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri; Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında askerlik vazifesini yapmış. Birinci dünya Harbi'ne katılmıştır. Ayağından da bir kurşun yarası aldığını, hatta savaş sırasında çok sevdiği bir arkadaşının yaralanmasıyla, onu cephe gerisine sırtında götürdüğünü, arkadaşının sıhhate kavuşmasında ona çok yardımcı olduğunu, ona Arapça ve dini bilgiler öğretir.
Bir Gün bu asker arkadaşını İstanbul'a ziyarete gider. Arkadaşının babası zengin bir kişidir ve çok aşırı ilgisiyle karşılaşır. Aynı zamanda oğluna askerliğindeki yardımlarından dolayı O'nu İstanbul'dan göndermek istemez. Büyük otellerden birisinin işletme hakkını kira olarak kendisine verir.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri, bir müddet bu işi yapar. Çok para kazanır ve kazandığı paraları; fakir mahallelerde bulunan muhtaçlara dağıtır. İstanbul'da bulunduğu dönem içerisinde, Nakşibendî üstadı Hacı Ali Haydar Efendi (ks) Hazretleri ile tanışır, sohbetlerinde bulunur.
Bir müddet böyle devam ettikten sonra, Çorum'dan babasını da İstanbul'a getirmek istediğini söyler, fakat babası kabul etmez. Hatta kendisinin de o işleri bırakıp memleketine geri dönmesini ister. Bunun üzerine bütün işlerini bırakarak, tekrar memleketi olan Çorum'a döner.
Ara sıra İstanbul'da tanıştığı Hacı Ali Haydar Efendi Hazretlerini de ziyarete gider. Bu ziyaretler ileride manevi tecellilerin gerçekleşeceği Günlerinde habercisi olmuştur. Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri artık kendi memleketi olan Çorum'a yerleşmiştir. Zaman, zaman ticaretle uğraşmış, esnaflık yapmış ve bir yandan da Hak'ın hâkimiyeti için çalışmıştır.
Allah ve Resulüne olan bağlılığı, tasavvuf yoluna olan muhabbeti neticesinde; devrin büyük Mürşidi Kâmili Ebubekir-i Sıddık-i Çorum-i (ks) Hazretleri ile tanışıp arzu ettiği, gayelerin gayesi olan, Allah ve Resulüne vasıl edecek ariflerin, abidlerin, zahitlerin, âşıkların yoluna dâhil olmuştur.Bundan sonra ki hayatının her safhasında Üstadı Ebubekir-i Sıddıki Çorum-i (ks) Hazretlerinin yaşantısını ve emirlerini kendisine düstur etmiş ve ona göre yaşamıştır.
Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri, Ebubekir-i Sıddık-i Çorum-i Hz.lerine ilk bağlandığı dönemlerde deki bir kaç anısını şöyle anlatır:
"Gençliğimde çay ocağı çalıştırırdım. (Eskiden kıraathaneler bu Günkü gibi değildi. Kuran-ı Kerim okunur, dini ve ilmi değeri olan konular ehliyetli kişiler tarafından beyan edilir, şiirler okunur, Günlük olaylar müteala edilir ) bir gün kapıda üstadım Ebubekir-i Baba'nın beni çağırdığını gördüm. İşi bırakıp koştum. Üstadımın önünde ihtiyar ama dinç, üzeri eski giyimli, sarışın bir meczup var idi. Biz de birkaç kişi geriden Üstadımızla birlikte meczubu takip ediyorduk. Ebubekir-i Babanın evinin önüne geldiğimizde; meczup zât geri döndü ve bize doğru bakıp, beni göstererek;
"Şu gençte kemalat kokusu var. Şu ise fasık ve şunda da münafıklık alameti var" dedi. Arkadaşlardan birisi müdahale edecekti ki, Hacı Ebubekir-i Baba;
"Sakın cevap verme, O Allah dostudur, sana zarar gelir" dedi.
Yine o dönemde, evde ders çekiyordum. Kapının çaldığını işittim. Kapıyı açtığımda hayretler içerisinde, Üstadım Ebubekir-i Baba'yı gördüm. Zira o Güne kadar evime ilk defa geliyordu. Üstadım bana şöyle seslendi; "Evladım, Mustafa ne yapıyorsun ?". Ben de kendisine; "Efendim ders çekiyordum" dedim. Üstadım da bana; "Hangi Esmayı çekiyordun evladım" diye sordu. Ben de kendisine; "Efendim aslında dersimi bitirdim. Biz severiz Cihar-ı Yari Veliyi; Ebubekir-i, Ömer, Osman, Ali'yi okuyordum" dedim. Üstadım bana; "Evladım, o söylediğin zâtları görüyor musun ?" diye sordu. Ben de kendisine; "Hayır, Efendim" deyince, Üstadım; "İyi evladım. Bundan sonra gör inşAllah" dedi. Ve o Günden sonra, o mübarekleri manen sık sık görmeye başladım.
Dergâhta çavuş iken, arkadaşlarla Çorum yakınlarında bir yere gittik. Camide halakayı zikre oturduk. O beldede başka dergâhtan Rufailer de vardı. Onlar da katıldılar. Zikir devranı devam ederken oradaki Rufailer; bir mangal dolusu ateş getirip, nakibimizin önüne koydular. Kendisinde burhan olmadığı için, o da bana havale etti. Ben de Huzur ettiğimde; Ebubekir-i Babanın caminin mihrap tarafından, halakanın ortasına geldiğini gördüm. Müsaade verildi zannederek ateş burhanını yaptım. Çorum'a vardığımızda üstadıma anlattım. Fakat çok disiplinli olması hasebiyle beni azarlamıştı. Çünkü şer'i izin olmadan yaptığımı söyledi.
Ebubekir-i Sıdık Çorumi Hazretleri keşfi, kerameti açık, Ledünni ilim sahibi bir zât idi. bir gün sohbet esnasında, Mehdi Resulden bahsederken o cemaat içerisinde, daha henüz on sekiz yaşlarında bir genç olan Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretlerini göstererek; "Mehdi Resulü biz göremeyeceğiz, fakat bu gencin dervişleri görecek" buyurmuşlardır. Ebubekir-i Baba, Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hazretleri'nin henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen; ileride Mürşidi Kamil bir zât olacağını, onun değil ama dervişlerinin Mehdi Resulü göreceğini, o zamandan işaret buyurmuşlardır.
Hacı Mustafa Efendi Hz.leri dergâh çavuşu iken, mesaisinin çoğunu ihvanın işine sarf ederdi. Hatta zikrullaha gelmesi için bir dervişin ayağına on kere gittiği dahi olurdu. Dervişlerin ayakkabılarını çevirir, ceketlerini asar, çaylarını yapıp dağıtırdı. Hatta kendisine bu yüce görevin çok hizmet ettiğinden dolayı verildiğini söylerdi. Buna rağmen, bazı hasetçilerin de hedefi olmuştu. En yakın arkadaşlarının dahi, kendisine muhalefet ettiklerini, gelen dervişlerin ayağını kaydırmak için çalıştıklarını ve pek çoklarını da caydırdıklarını söylerdi. Netice olarak, Allah (cc) yolundan saptıranların akıbetlerinin perişanlık olduğunu belirtirdi. Hatta birisi öyle olmuş ki; "Ulu Cami'nin tuvaletinde bir eli ile simit yerken ve diğer eli ile de ihtiyacını gideriyordu. Bu hale de Çorumlular şahit oldular" demiştir.
Hacı Mustafa Efendi Hazretleri; O Günlerde köy köy gezerek, terzi malzemesi (tela) satıcılığı yapıyor gibi görünür, insanlara Allah ve Resulünden bahseder, manevi güzelliklerden anlatır, insanları Hakka çağırır. Gariptir ki; o tarihlerde Hacı Mustafa Efendiyi taşlayan Çorum halkı, bugün kerametlerini dilden dile anlatmaktadırlar. Zaten hakikat erenlerinin durumu hep aynı olmamış mıdır?
Alıntı