- Katılım
- 19 Ağu 2018
- Mesajlar
- 208
Nakşibendilerin Timur ile olan ilişkilerinin hâkim bir karakter kazanması için birkaç kuşak geçmesi gerekti. Bahaeddin Nakşibend’in kendisine gelince, genç yaşında başından geçen ilginç bir olay belki siyasi bir tavır sayılabilir. Kendisi altı yıl kadar Yesevi dervişi Halil Ata ile birlikte kalmıştır; bu derviş görünüşe göre Kazan Han adıyla, Çağatay hanedanı üyesi olarak Amu Derya ötesinin bir kısmına hükmederken, Bahaeddin ona infaz memurluğu yaptı. Kayıtlara göre bu önemli bir meslekti; çünkü tarihçi Hafız-ı Ebrû’nun ifadesiyle “Kazan Han, doymak bilmez bir şekilde köklü aileleri ve büyük emirleri yok etme eğilimindeydi.” Sonunda bir Türk emiri olan Kazagan tarafından askeri bir isyanla devrildi Zeki Velidi Togan, Bahaeddin Nakşibend’in hayatındaki bu olaylara Nakşibendilerdeki şeriatı uygulamak amacıyla idarecilerle işbirliği yapma eğiliminin ilk örnekleri olarak gösteriyor ve buna göre Kazan Han’ı fanatik bir Müslüman sayarken, muhaliflerini Türk-Moğol geleneğinin sadık koruyucuları kabul ediyor. Kaynaklarda Togan’ın alıntı yaptıkları dâhil, böyle bir yorumu haklı çıkarak herhangi bir şey yoktur. İslami dürüstlüğün numunesi olarak gösterilen, daha çok Kazan’ın düşmanı olan Kazagan’dır. Bahaeddin, Kazan Han’la olan yakınlığından tarafsız bir şekilde bahseder; Ona hizmet etmekten pişman olduğunu veya düşünce üzüldüğünü söylemez; sadece “ bütün dünya işlerinden el etek çektiğini” ifade eder. Bahaeddin ile bir hükümdar arasında bir bağlantı daha kayıtlıdır. Oda hac dönüşünde Herat’da Kart hanedanı mensubu Muizzeddin Hüseyin ile olan görüşmesidir.
Timur’dan sonra Timurlular (807-906/1405-1501) adıyla devam eden hanedanın birçok üyesiyle Nakşibendiler’in ilişki kurduğu görülmektedir. Timur’dan sonra Semerkand’ta tahta oturan torunu Mirza Halil b. Miranşah ile Muhammed Parsa’nin arası iyi değildi. Bunun sebebi Mirza Halil’in siyasi rakibi olan Şahruh ile Parsa’nın samimiyet kurup mektuplaşması olmalıdır. Mirza Halil Muhammed Parsa’ya Maveraünnerh’in kuzeyine gitmesini tavsiye edip, bu sayede o bölgenin Müslümanlaşacağını söylerken aslında politik bir üslupla onun Maveraünnehir’i terk etmesini istiyordu. Ancak birkaç gün sonra (811/1409) Herat’ta idareci olan Timur’un oğlu Şahruh Semerkand’a yürüdü ve tahtı ele geçirdi Parsa’da Buhara’dan ayrılmak zorunda kalmadı.
Şahruh Semerkand’ta oğlu Uluğ Bey’i bırakarak Herat’a döndü ve devleti oradan yönetti. Nakşibendliler ile iyi ilişkiler içinde olduğu anlaşılan Şahruh’un Hace Hasan Attar’ı ata bindirip yanında yaya olarak yürüdüğü rivayet edilir. Ancak Semerkand’ta idareci olarak kalan Uluğ Bey Nakşibendliler’e aynı yakınlığı göstermemiştir. Uluğ Bey yaşlı Nakşibendi şeyhi Nizameddin Hamuş’unSemerkand’ıterketmesini istemiştir. Nizameddin Hamuş Taşkend’e gitmiş, bir süre sonra Uluğ Bey, oğlu Abdüllatif tarafından mağlup edilerek öldürtülmüştür.(853/1449).(11) Abdüllatif’in kısa süren iktidarından sonra Mirza Abdullah tahta geçti.(854/1450) Ubeydullah Ahrar Nakşibendi silsilesinden siyasi ilgisi oldukça fazla olan biriydi. Bektaşi terminolojisini kullanacak olursak onu, Nakşibendiler’in pir-i sânisi(ikinci pisi) sayabiliriz. Tarikatın coğrafi kapsamını Amu Derya havzası ötesine taşıyan ona ilk defa kurumsal yapı kazandıran odur. Ahrar kendisinin, “sultanlarla görüşmek ve gönüllerini kazanmak suretiyle Müslümanların amaçlarına ulaşmalarını sağlayarak onları zalimlerin zulmünden korumak üzere” Allah ve Resulü tarafından görevlendirdiğine inanmıştır. Bu, sonuçta Bahaeddin’in şeriata sadakatteki ısrarını ibadet ve maneviyat sahasının dışına siyasete taşımak anlamına geliyor ve Maveraünnehir’de belli Türk-Moğol gelenek ve kanunların bastırılmasını gerektiriyordu. Bahaeddin’in Kazan Han’la olan yakınlığı, Ahrar’ın faaliyetlerine benzemiyordu. Ahrar’ın faaliyeti, şeriata dayanan yerleşik Orta Asya Farsça konuşan toplumuyla henüz kısmen İslamlaşmış olan göçebe Türk rakipleri arasında bir yerdeydi. Taşkend’ten Semerkand’a gelerek onunla görüşmek istediyse de buna muvaffak olamadı. Kısa bir süre sonra Sultan Ebu Said Mirza Abdullah’ı yenerek Semerkand’ta padişah olunca(855/1451) Nakşibendililer için parlak bir dönem başladı. Ubeydullah Ahrar’ın Ebu Said’i Mirza Abdullah ile savaşıp tahtı ele geçirmeye teşvik ettiği anlaşılmaktadır. Timur hanedanı emirlerinden Ebu Said’i etkisi altına alan Ahrar 865/1460’da Buhara ve Semarkand’ta Tamga vergisini ortadan kaldırmasını sağladı ve Ebu Said daha sonra başa geçen Abdüllatif zamanında çeşitli olaylarda önemli rol oynadı.
Ahrar’ın zamanından itibaren siyasal katılım Nakşibendi tarihinin sık rastlanan bir özelliği oldu ve onun örneği kuşkusuz birçok şey için önemliydi. Ahrar’ın uygulamalarından, şeyhlerin devamlı olarak siyasete müdahale etmesi gerektiği gibi bir sonuç çıkmaz ancak gerektiği yerde şeriatı koruma ve öne çıkarmanın görev olduğu anlaşılabilir. Onun, hükümdarlarla yakınlaşmanın gerekliliğine ilişkin bütün sözleri, şeriatın uygulamasını sağlamak için ve kişisel bir misyon sebebiyledir.
Ubeydullah Ahrar’ın vefatından dört sene sonra 889 (1494) senesinde Sultan Ahmed Mirza da vefat edince Timurlular arasında iktidar kavgaları başlamış, bu mücadele de farklı taraftarları tutan Ubeydullah Ahrar’ın oğulları bazı sıkıntılara maruz kalmışlardır. 906 (1500) senesinde Özbekler’den Şeybani Han (906-915/1500-1509) Semerkand’ı ele geçirip tahta oturunca önceki Timurlu hükümdarını desteklemiş olan Ubeydullah Ahrar’ın küçük oğlu Muhammed Yahya’nın mallarına el konmuş ve Horasan yolunda aile fertleriyle birlikte öldürtülmüştür. Bu arada Horasan’da Herat merkezli Timur Devleti’ni idare eden Hüseyin Baykara ile Nakşibendililer’in yakın ilişki içinde olduğunu da zikretmek gerekir. 872-911/1468-1506 yılları arasında Herat’ta hüküm süren Hüseyin Baykara’nın müşaviri ve en yakın arkadaşlarından biri olan Ali ŞirNevai (ö.906/1501) idi. Adeta ona devletin başındaki ikinci adam gözüyle bakılıyordu. Bir ara Esterbat valiliği de yapan Nevai’nin Nakşibendi Şeyhi Abdurrahman Cami’ye de mürid olduğu anlaşılmaktadır. Hüseyin Baykara Abdurrahman Cami’ye de büyük bir hürmet gösteriyordu. Herat’ta onun için bir medrese inşa etmişti. Baykara Nevai ve Cami gibi şahıslar sayesinde o dönemde Herat bir medeniyet ve kültür merkezi haline gelmiştir.
Not:Alıntıdır.