Dünyâya düşkün olmaması, haramlardan çok sakınması, Zühd ve takvası, kerem ve cömertliği ile meşhûr hanım velîlerden. İsmi, Nefîse binti Hasan olup, hazret-i Ali'nin dördüncü göbekte torunudur. Tâhire ve Kerîmet-üt-dâreyn lakabları vardır. 762 (H.145) senesinde Mekke-i mükerremede doğdu. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbâs bin Abdülmuttalib'dir. 823 (H.208)de Kâhire'de vefât etti. ÖnceMedîne-i münevverede yerleşti. Seyyidet Nefîse, İmâm-ı Ca'fer-i Sâdık'ın oğlu İshâk-ı Mu'temen ile evlendi. Bu evlilikten Kâsım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.
Tefsîr, hadîs ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabûl ederdi. Seyyide Nefîse ümmî olmasına rağmen çok hadîs-i şerîf öğrenmişti. Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilirdi. Çok kerâmetleri görüldü. Kabr-i şerîfi, zamanımıza kadar ziyâret olunmakta ve istifâde edilmektedir.
Seyyide Nefîse, otuz defa hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, Geceleri ibâdetle geçirirdi ve üç Günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiçbir şey yemezdi.
Seyyide Nefîse'nin, zamânından Günümüze kadar Mısır'da bulunanlar ve bütün müminler için Bereket olduğunu, İslâm âlimleri buyurmuşlardır. Kendini, Günahı çok ve duâ etmeğe yüzü yok bilerek, "Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevâbı Seyyide Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah rızâsı için üç Yâsîn okumak veya bir koyun kesmek nezrim, adağım olsun." deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlânın rızâsı için Kur'ân-ı kerîm okunup veya koyun kesip, sevâbı hazret-i Seyyide Nefîse'ye bağışlanmakta, onun şefâati ile, Allahü teâlâ hastaya şifâ vermekte, kazâyı, belâyı gidermekte, duâyı kabûl etmektedir.
Zevci ve evlâdı ile berâber, Mısır'a yerleşmek için Medîne-i münevvereden ayrıldılar. Gelmekte olduğunu haber alan halk yollara dökülüp, kendilerine çok hürmet gösterdi. Herkes onları, kendi evlerinde müsâfir etmek istiyordu. Abdullah-ı Cessâs adında velî bir zâtın kullanılmayan boş bir evi vardı.
Oraya yerleştiler. Herkes, bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifâde etmek için Mısır'ın her tarafından ziyâretine gelirlerdi. Ziyâretine gelenlerin sayısı haddi aşınca, onlarla meşgûl olmanın, her an Allahü teâlâya ibâdet etmesine mâni olabileceğini düşündü. Tekrar memleketi olan Hicaz'a dönmeye karar verdi. Herkes çok üzülüp yalvardılar ise de kabûl etmedi.
Nihâyet bu durumu, Mısır emîri Sırrı bin Hakem'e arzettiler. Mısır emîri bu haber üzerine, doğruca Seyyide Nefîse'nin yanına gelip, Mısır'dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu. Seyyide Nefîse cevâbında "Mısır'da ikâmet etmek istiyorum. Lâkin ziyâretçilerim çok fazladır. Ben zaîf bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyâretçilerle meşgûl olmak mecbûriyetinde kalmam, her an Allahü teâlâya ibâdet yapmama mâni oluyor." diye cevap verdi. Bunları dinleyen Mısır emîri;"Falan yerde, şahsıma âit geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim. Lütfen kabûl ediniz." dedi. Seyyide Nefîse bunu kabûl edince, Mısır emîri çok sevindi. Seyyide Nefîse; "Haftada sâdece Çarşamba ve Cumartesi Günleri ziyâretime gelsinler. O iki Gün onlarla meşgûl olurum. Diğer Günlerde hep ibâdet yapmak istiyorum." buyurdu.
Alıntı
Tefsîr, hadîs ve başka ilimlerde âlim idi. Halk onun büyüklüğünü kabûl ederdi. Seyyide Nefîse ümmî olmasına rağmen çok hadîs-i şerîf öğrenmişti. Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilirdi. Çok kerâmetleri görüldü. Kabr-i şerîfi, zamanımıza kadar ziyâret olunmakta ve istifâde edilmektedir.
Seyyide Nefîse, otuz defa hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, Geceleri ibâdetle geçirirdi ve üç Günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiçbir şey yemezdi.
Seyyide Nefîse'nin, zamânından Günümüze kadar Mısır'da bulunanlar ve bütün müminler için Bereket olduğunu, İslâm âlimleri buyurmuşlardır. Kendini, Günahı çok ve duâ etmeğe yüzü yok bilerek, "Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevâbı Seyyide Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah rızâsı için üç Yâsîn okumak veya bir koyun kesmek nezrim, adağım olsun." deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlânın rızâsı için Kur'ân-ı kerîm okunup veya koyun kesip, sevâbı hazret-i Seyyide Nefîse'ye bağışlanmakta, onun şefâati ile, Allahü teâlâ hastaya şifâ vermekte, kazâyı, belâyı gidermekte, duâyı kabûl etmektedir.
Zevci ve evlâdı ile berâber, Mısır'a yerleşmek için Medîne-i münevvereden ayrıldılar. Gelmekte olduğunu haber alan halk yollara dökülüp, kendilerine çok hürmet gösterdi. Herkes onları, kendi evlerinde müsâfir etmek istiyordu. Abdullah-ı Cessâs adında velî bir zâtın kullanılmayan boş bir evi vardı.
Oraya yerleştiler. Herkes, bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifâde etmek için Mısır'ın her tarafından ziyâretine gelirlerdi. Ziyâretine gelenlerin sayısı haddi aşınca, onlarla meşgûl olmanın, her an Allahü teâlâya ibâdet etmesine mâni olabileceğini düşündü. Tekrar memleketi olan Hicaz'a dönmeye karar verdi. Herkes çok üzülüp yalvardılar ise de kabûl etmedi.
Nihâyet bu durumu, Mısır emîri Sırrı bin Hakem'e arzettiler. Mısır emîri bu haber üzerine, doğruca Seyyide Nefîse'nin yanına gelip, Mısır'dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu. Seyyide Nefîse cevâbında "Mısır'da ikâmet etmek istiyorum. Lâkin ziyâretçilerim çok fazladır. Ben zaîf bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyâretçilerle meşgûl olmak mecbûriyetinde kalmam, her an Allahü teâlâya ibâdet yapmama mâni oluyor." diye cevap verdi. Bunları dinleyen Mısır emîri;"Falan yerde, şahsıma âit geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim. Lütfen kabûl ediniz." dedi. Seyyide Nefîse bunu kabûl edince, Mısır emîri çok sevindi. Seyyide Nefîse; "Haftada sâdece Çarşamba ve Cumartesi Günleri ziyâretime gelsinler. O iki Gün onlarla meşgûl olurum. Diğer Günlerde hep ibâdet yapmak istiyorum." buyurdu.
Alıntı